Halkla İlişkiler Eğitiminin Güncel Sorunları ( İlk 8 Sorun Bir arada )

Değerli Okuyucular , şimdiye kadar parçalı bir şekilde vermiş olduğum, halkla ilişkiler eğitiminin temel sorunlarından sekiz sorunun tamamını,tek bir yazıda istifadenize sunuyorum. Çalışmanın kaynakçasını da yazının sonunda görebilirsiniz. Bu yazımda sizlerle üniversitelerde İletişim Fakülteleri’nde verilmekte olan Halkla İlişkiler Eğitimi’nin temel sorunlarından 8 başlığı sizlerle paylaşmak istiyorum. Aslında bu konuda sorunlar çok fazla fakat ben bu yazı için gruplandırma yapmış olduğum sekiz başlığa ilişkin görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.  Diğer sorunları da başka yazılarda sizlerle paylaşmak istiyorum. Halkla İlişkiler Eğitimi’ne ilişkin özel ilgimin sebebi şu; aslında bir disiplinin eğitimi iyi verilmediği zaman, eğitim sonrasında iş dünyasına atılan öğrenciler bu durumun sıkıntılarını birebir yaşıyorlar ki bu durum beni ziyadesiyle üzüyor.

Eğitim sistemimizdeki hataların bedeli daha sonra ilave kurslar ve hizmet içi eğitimlerle giderilmeye çalışılıyor ki bu işin  maliyetleri, harcanan para, zaman, emek belki de en önemlisi olan insan psikolojisinde bıraktığı hasarlar da beni üzüyor.

Bu sebeple bu konu üzerine çalışıp üzerimize düşen neler varsa herkesin taşın altına elini koymasını bekliyorum.

Yazımı hazırlamak için bu alanda daha önce yapılan çalışmalardan da faydalandım. Yazımın sonunda sizinle bunları da paylaşacağım.

Gelelim şimdi eğitim sistemimizde sorun olarak karşımıza çıkan unsurlara ;

Sorun 1 : Medya sektörünün patronlarının belli bölümünde var olan “ İletişim Fakülteleri’ndeki halkla ilişkiler öğrencileri sektörün beklentilerini karşılayamıyor” algısı

Burada tartışılması gereken önemli bi kronu şu : Sektörün beklentiden kast ettiği nedir ? Sektör temsilcileri eğer şunu kastediyorsa “ Biz fakültelerden gelen öğrencilerin sektör bilgisi olarak donanımlarından şikayetçiyiz. Kurumumuza geldikten sonra biz kendilerine tekrar belli miktarda para harcıyoruz, emek harcıyoruz.”  Bu durumda  hepimizin eğitimimizi sorgulamamız ve nerelerde eksik olduğumuzu bulmamız boynumuzun borcudur.

Ancak kastedilen eğer özellikle bazı  gazetecilerin  dile getirdiği gibi  “ Yeni mezunlar geliyor, sektörün gerçeklerinden habersizler, bize etikten bahsediyorlar. Ben dediğimi sorgulamadan yapacak çalışan arıyorum. İletişim Fakülteleri’nde bu öğrencilere sorgulama, etik değerler gibi unsurlardan  bahsediyorlar. Oysa ki benim iyi uygulamacılara ihtiyacım var. Bu anlamda yeni mezunlar bana uygun değil” diyorsa,  burada  bunu söyleyen kusura bakmasın ama bu düşünceye sonuna kadar karşı çıktığımı belirtmek isterim.

Sorun 2 :  “ Genel Kültür, dili doğru kullanma, etkili konuşma,  etkili yazma”  konularında yeterli gelişimi gösteremiyorlar düşüncesi.

Bu konu da bence çok önemli bir konu yalnız sadece halkla ilişkiler öğrencilerini ilgilendiren bir konu değil. Evet, halkla ilişkiler öğrencileri yukarıda adı geçen alanlarda yeteneklerini geliştirmek, kendisini donanımlamak mecburiyetindedir. Ancak bir tarih öğretmeni, bir doktor, bir avukat, herhangi bir öğretmenlik branşı, bir işletmeci, bir muhasebeci de genel kültüre, etkili konuşma ve yazma becerilerine bence sahip olmak mecburiyetindedir. Mesleği gereği insanlarla yüz yüze olan veya telefonda ya da yazılı olarak iletişime geçen herkesin bu kabiliyetlere sahip olması gerekmektedir.

O halde şunu söyleyebiliriz; bence de üniversitelerde halkla ilişkiler bölümlerinde mutlaka “etkili iletişim”,” etkili yazma”, “etkili konuşma” gibi derslerin kesinlikle saatlerinin artırılması gerekmektedir.

Sorun 3 :  Kuram ve Uygulama Dengesi arasındaki sorun.

Bu konu aslında üniversitelerin birçok alanı ile ilgili konuşulan bir konudur. Bu soruna ilişkin iki farklı görüş vardır. Bunlardan birincisi kuram eğitimi üniversitede yetersiz kalıyor, daha fazla verilsin diyen “kuramcı” ekol. Bir diğer akım ise “ efendim kuram kuram dedik. Öğrenci teoriden habersiz kaldı. Sonra sektöre atılınca dusan çıkmış balık gibi oluyorlar     “ diyen “pratikçi” ekol. Peki bu görüşlerden acaba hangisini dikkate almalıyız. Bu konuda bir tercih yapmak mecburiyetinde miyiz ? Aslında ben her iki ekolün de kendi içinde doğruları olduğunu düşünüyorum. Ancak çözüm yolu olarak ben farklı bir öneriden yanayım. Önerim şu : Üniversitelerin 3 ve 4. Senelerinde bence öğrencilere bir tercih yaptırılmalı. Bu alanda akademisyen olmak ve ya öğretmen olmak ideali olanlara daha kuram ağırlıklı bir eğitim verilmeli. Çünkü gerçekten bu eğitim sisteminden mezun olup akademisyen olmak isteyenlerin bu işle ilgili bilimsel çalışma yapmak isteyenlerin adeta insan üstü bir gayretle kuram bilgisi takviyesi yapması gerekiyor. Öğrenci ben akademisyen olmak gibi bir gayeye sahip değilim, ben alanda çalışmak istiyorum diyorsa, bu öğrenciye de pratiğe daha fazla yer veren seçmeli dersler imkanı yine 3 ve 4. Sınıfta tanınmalıdır. Eğer bu ayrımı yapmazsak mevcut sistemde, akademisyen olmak isteyen yeterli kuram eğitimi alamıyor eksik kalıyor, sektörde çalışmak isteyen de yetersiz pratik donanımla mezun oluyor, dolayısıyla bu sistem her iki grubu da mutsuz ediyor. Tabii ki bu söylediğim için YÖK’ün, birkaç üniversite rektörü ve dekanının taşın altına elini koyup şu an için köklü bir değişiklik olarak gözükecek bu değişimlere imza atmaları gerekiyor.

Sorun 4 :  Halkla ilişkiler eğitimi öğrencileri  sektöre yeterince hazırlayamıyor.

Bu görüş zannımca hem öğrenciler hem de sektör temsilcilerinin belli bir grubu tarafından savunulan bir görüştür. Bu sorun alanı da aslında sadece halkla ilişkiler eğitimine ait değil. Çok daha geniş kesimlere ait bir sorundur. Sektör yetkilileri fakülteden yeni mezun olmuş bir öğrenci geldiğinde sektör uygulamalarında eksikliği olduğu için kendisine emek, para, zaman harcayarak bir takım uygulamaya yönelik donanımı kendilerine kazandırabilmekte veya bunun yerine sektör deneyimi olanlara öncelik verebilmektedir. Bazı akademisyenler de ders anlatırken “arkadaşlar sizlere aktardıklarımı öğrenin, ancak sektörde bu bildiklerinizi tamamen unutun, çünkü çok farklı şeylerle karşılaşacaksınız” deniliyor. Öğrenci de haliyle “ben sektörde çalışmayı düşünüyorum o halde bu bilgilerin bana hiç faydası olmayacak mı ?” düşüncesi ile derslere olan ilgisi ile ilgili sorun yaşayabiliyor. Az önce üncü sorunda söylediğim gibi, bizler akademisyenler olarak sürekli kendimizi yenimeli, öğrencilerin sektörde karşılaşabilecekleri konularda onları donanımlı hale getirebilmeliyiz. Üniversitelerde daha fazla sektörden gelen Ali Saydam ( Bahçeşeir Üniversitesi İletişimde derslre girmekte ) gibi isimlerin üniversitelerde akademik olarak ders vermelerini sağlamakde önemli bir unsur olacaktır. Ayrıca staj konusunda da ; staj sürelerinin artırılması ve nitelikli staj yapmaya öğrencilerin teşvik edilmesi bu vesile ile üniversite ve sektör birliktelerinin sağlanması faydalı olacaktır.

Sorun 5 :  Üniversitelerde İletişim Fakültesi sayısının sürekli artması fakat sektör ihtiyacının aynı oranda artmaması sorunu.

Bir ülkede eğitim almış insan sayısının artması bence gelişmişlik açısından çok önemli bir gösterge. Fakat burada dikkat edilmesi gereken bir unsur da bizim şu an ülkemizde yaşadığımız gibi okumuş fakat bir iş sahibi olamamış, “ diplomalı işsiz” olarak nitelenen sınıfın artıyor olması durumu. Diploması olduğu halde bir işe yerleşemeyen gençlerin psikolojik olarak yaşadıkları yıkım hep akıllarımızın bir köşesinde durmalı bence. İletişim fakültelerinin tarihine bakıldığında ilk olarak 1950’lere dayanan İstanbul  Üniversitesi Gazetecelik Okulu’na kadar dayanmaktadır.  Şu an ( rakamlarda bir değişim olmuş olabilir) bildiğim kadarıyla 33’e yakın iletişim fakültesi mevcut, özel ve devlet üniversiteleri birlikte olmak kaydıyla. Çok kabaca bir hesap yapacak olursak sadece birer  halkla ilişkiler sınıfı olsa yani gece bölümlerinin olmadığını varsayalım. Ellişer  öğrencileri olsa. Her sene 33 * 50 = 1650 öğrenci her sene mezun olabilir. Tabii ki burada mezun olmayanları düşmek gerekir. Zaten çok kabaca bir hesap yaptığımızda 1650 öğrencinin her sene mezun olabildiği bir alan için çok ciddi bir işgücü açlığı olması gerekiyor. Aksi takdirde belli bir süre sonra istihdamdan çok fazla öğrenci yetiştikçe aradaki açık büyüyor. Ayrıca kamu sektörünün de KPSS ile her sene çok az sayıda ( 10 ları dahi bulmayacak düzeyde ) kişiyi yerleştirdiği de göz önüne alınmalıdır. Peki o  halde ne yapalım ? Fakülteleri kapatalım mı ? Keisnlikle bunu söylemek değil maksadım. Zaten haddim de değil. Ancak bir şekilde eğitim planlamacılarının bu konuya kafa yormaları gerekiyor. Mezun olan kişilerin çalışma alanlarının artırılıp artırılamayacağı konusu araştırılmalı. Kamu sektörüne yönelik eleman alımı noktasında neler yapılabilir sorusuna cevap bulunmalı. Birilerinin bu konuda mutlaka projeler üretmesi gerekmektedir.

Sorun 6 : Yabancı Dil Eğitimi Konusu

Birçok kişi öğrencilerin almış oldukları   yabancı dil eğitiminden, özellikle de İngilizce eğitimini kast ediyorum, memnun değiller. Bu konuda ben de katılıyorum. Bizdeki yabancı dil eğitimi mantalitesi istisnaları olmakla beraber bence çok fazla sınava endeksli ve gramer ağırlıklı eğitim veriliyor. Sonuç ise facia, yabancı dil sınavından 75 alan ama bir turiste hal hatır sorup, postaneyi tarif edemeyen bir grup ortaya çıkıyor. Bu şekilde bir İngilizce eğitiminin bence kimselere  faydası yok. Bir dili konuşamıyorsak o dile nasıl hakim olduğumuzu söyleyeceğiz ? O dili nerede kullanacağız ? Peki çözüm yolu ne ? Bence çok daha fazla pratiğe ve konuşmaya, okuduğunu anlamaya  yönelik İngilizce eğitimlerinin verilmesi. Şundan da eminim haftada iki saat ders vererek de bir dilin sağlıklı  bir şekilde öğrenilmesi  bence mümkün değil. Dolayısıyla artık bir lüks değil, adeta zorunluluk halini alan yabancı bir dil öğrenme konusunda hepimiz projeler üretmeliyiz.

Sorun 7  : Öğrencilerin eğitimleri kapsamında istedikleri bölümleri seçebilmeleri konusu

Bizim üniversitelerimizde bildiğim kadarıyla henüz uygulanmayan ancak çok faydalı olduğuna inandığım bir diğer husus da bu konu. Biz bir şekilde tercihini yapmış ve üniversiteye  gelmiş bir öğrenciye sen bir kere halkla ilişkileri seçtin artık gazetecilikten ders alamazsın diyoruz. Oysa ki bence bu sistem de değişmeli. Öğrenciler okurlarken diğer bölümlerden ders seçebilir olmaları gerekiyor. Öğrenci kılavuzdan bakıp seçimini halkla ilişkiler yapmıştır. Ancak üniversiteye geldiğinde gazeteciliğe veya radyo televizyona daha çok kabiliyeti olduğunu ve bunu istediğini söylediğinde bizim 21. Yy’da “ o zaman tekrar sınava gir” dememiz makul bir gerekçeyle açıklanamaz. Bu sebeple özellikle son sınıflarda 3 ve 4. Sınıfta öğrencilerin ilgi alanlarına göre farklı disiplinlerden ders almasına izin verilmeli. Aslında şu an üniversitelerde çalışmaları yapılan Bologna Süreci de bu noktaya işaret ediyor ve derslerin seçmelilik oranının artırılmasını ve diğer disiplinlerden ders alabilir olmasını tavsiye ediyor. Aslında halkla ilişkilerin multidisipliner ( yani çok disiplinli ) bir  çalışma alanı olduğunu da bildiğimize göre bir halkla ilişkiler öğrencisi istediğinde daha farklı alanlardan örneğin Tarih veya Felsefe bölümünden ya da İktisadi Bilimler’den de ders alabilmelidir. Bu öğrencilerin donanımlarını artıracaktır. Bu sisteme en yakın uygulamayı bildiğim kadarıyla Sabancı Üniversitesi uyguluyor, 1 ve 2. Sınıfta bölüm seçtirmiyor 3 ve 4 . sınıfta öğrencinin bölüm seçmesine izin veriyor. Böylece öğrenciler çok daha bilinçli seçimler yapabiliyorlar.

Sorun 8 : Halkla İlişkiler eğitiminin hangi disiplin altında verileceği konusu ( İletişim Fakültesi mi ? İşletme Fakültesi mi ? )

Bu sorun çok tartışılmaya açık bir konu. Ben herkesin fikirlerine saygı duymakla beraber   kendi görüşümü burada açıklamak istiyorum. Ben halkla ilişkiler alanının İşletme Fakülteleri bünyesinde verilmesi gerektiği kanaatindeyim. Uygulamada halkla ilişkiler uzmanları her ne kadar yöneticilere yardımcı bir fonksiyonda konumlandırılsa dahi ben Basın Yayın ve Radyo TV Sinema bölümleri gibi bölümlerle beraber bulunmasının çok daha sağlıklı olacağı kanaatindeyim. Çok temel bir açıdan bakılsa dahi halkla ilişkiler bölümünden mezun olan bir kişinin ileride iş hayatında, çok yoğun bir şekilde karşılaşacağı kesim basın yayın kuruluşlar ve mensupları. Gazetecilerle ve televizyoncularla mesailerinin ciddi bir bölümünü geçirecekler. Dolayısıyla gazetecilik eğitimi alanlarla aynı fakülte içinde olmaları bence önemli.

Halkla ilişkiler alanının İşletme Fakültesi bünyesine alınması, sanki halkla ilişkileri sadece yönetime fikir veren yardımcı bir unsurmuş gibi bir konuma da sürükleyecektir. Oysa ki aslında halkla ilişkilerciler yeri geldiğinde fikirleriyle şirketlerin üst yönetimlerini  etkilemekte ve yönlendirmektedir. Bu sebeple halkla ilişkilerin iletişim fakültelerinin bünyesinde olması bence çok daha doğru olacaktır.

Halkla ilişkiler eğitiminin  sorunları ile ilgili yapılması gerekenler ;

  1. Konu ile ilgili hemen bir kurul oluşturulmalıdır. Bu kurulda ÖSYM + YÖK + Üniversite Rektörleri + İletişim Fakültesi Dekanları ve Öğretim Elemanları + Sektör Kuruluşları ( Basın Yayın Kuruluşları, Ajanslar, İletişim Danışmanları vb ) + İletişim Fakültesi Öğrencileri  bir arada  bulunmalı.
  2. Halkla ilişkiler eğitimi sorunları ile ilgili olarak sektör ve akademisyenler birbirlerini daha yakından tanımalı.
  3. Öğrenciler tercih  süreçlerinde daha iyi bilgilendirilmeli.
  4. Üniversite eğitiminin durağan olmadığı, sürekli geliştiği göz ardı edilmemeli.
  5. Sadece bölüm açma mantığı ile konuya bakılmamalı. Bunun yerine kaliteli eğitim ve kaliteli insan yetiştirme idealinden vazgeçilmemeli.

Kaynakça :

KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ HALKLA İLİŞKİLER EĞİTİMİ EĞİLİMLERİ ARAMA KONFERANSI

Serra GÖRPE /  Seda Çakar MENGÜ , Türkiye’de Halkla İlişkiler Eğitimi’ne Kültürün Etkisi  İletişim Fakülteleri Halkla İlişkiler Öğretim Elemanlarının Halkla İlişkiler Eğitimine Yaklaşımları

Ebru Gülbuğ EROL & Mustafa AKDAĞ,  Halkla İlişkiler Eğitimi: Teorinin Pratiğe Dökümünün Toplam Kalite Örneği İle Değerlendirilmesi

Selcen ÖÇALAN & Hümeyra TAŞÇIOĞLU,  Halkla İlişkiler Eğitimi Veren Okulların Sektör İle İşbirliği Kurmasına Yönelik Proje Önerisi

Sema Yıldırım BECERİKLİ,  Uluslararası Halkla İlişkiler Eğitiminde Yeni Bir Bakış Açısı: Kişisel Etki ve Kültürel Yorumsamacı Modelin Katkıları Üzerinden Türkiye’deki Alan Müfredatlarına İlişkin Bir Değerlendirme

Derya TELLAN & Tolga TELLAN , Halkla İlişkiler Eğitimi: İçeriğin ve Konumun Şekillendiricisi Olarak Ekonomi

IPRA Gold Paper 4 / Altın Kitaplar Serisi

IPRA Gold Paper 7 / Altın Kitaplar Serisi

Beril Akıncı VURAL & Nilay Başok YURDAKUL , Halkla İlişkiler Eğitiminde Müfredat ve Uygulamalar: Türk ve Amerikan Üniversitelerine Yönelik Kıyaslamalı Bir Çalışma

Hülya YENGİN,  Türkiye’de Halkla İlişkiler Öğrenimi ve Sorunları

Halkla İlişkiler Eğitiminin Güncel Sorunları 8

Halkla İlişkiler Eğitiminin Sorunları başlıklı yazımın sekizinci sorunu ile devam edelim.

Sorun 8 : Halkla İlişkiler eğitiminin hangi disiplin altında verileceği konusu ( İletişim Fakültesi mi ? İşletme Fakültesi mi ? )

Bu sorun çok tartışılmaya açık bir konu. Ben herkesin fikirlerine saygı duymakla beraber   kendi görüşümü burada açıklamak istiyorum.

Ben halkla ilişkiler alanının İşletme Fakülteleri bünyesinde verilmesi gerektiği kanaatindeyim. Uygulamada halkla ilişkiler uzmanları her ne kadar yöneticilere yardımcı bir fonksiyonda konumlandırılsa dahi ben Basın Yayın ve Radyo TV Sinema bölümleri gibi bölümlerle beraber bulunmasının çok daha sağlıklı olacağı kanaatindeyim.

Çok temel bir açıdan bakılsa dahi halkla ilişkiler bölümünden mezun olan bir kişinin ileride iş hayatında, çok yoğun bir şekilde karşılaşacağı kesim basın yayın kuruluşlar ve mensupları. Gazetecilerle ve televizyoncularla mesailerinin ciddi bir bölümünü geçirecekler. Dolayısıyla gazetecilik eğitimi alanlarla aynı fakülte içinde olmaları bence önemli.

Halkla ilişkiler alanının İşletme Fakültesi bünyesine alınması, sanki halkla ilişkileri sadece yönetime fikir veren yardımcı bir unsurmuş gibi bir konuma da sürükleyecektir. Oysa ki aslında halkla ilişkilerciler yeri geldiğinde fikirleriyle şirketlerin üst yönetimlerini  etkilemekte ve yönlendirmektedir.

Bu sebeple halkla ilişkilerin iletişim fakültelerinin bünyesinde olması bence çok daha doğru olacaktır.

Halkla İlişkiler Eğitiminin Güncel Sorunları 7

Halkla İlişkiler Eğitiminin Sorunları başlıklı yazımın yedinci sorunu ile devam edelim.

Sorun 7  : Öğrencilerin eğitimleri kapsamında istedikleri bölümleri seçebilmeleri konusu

Bizim üniversitelerimizde bildiğim kadarıyla henüz uygulanmayan ancak çok faydalı olduğuna inandığım bir diğer husus da bu konu.

Biz bir şekilde tercihini yapmış ve üniversiteye  gelmiş bir öğrenciye sen bir kere halkla ilişkileri seçtin artık gazetecilikten ders alamazsın diyoruz. Oysa ki bence bu sistem de değişmeli.

Öğrenciler okurlarken diğer bölümlerden ders seçebilir olmaları gerekiyor.

Öğrenci kılavuzdan bakıp seçimini halkla ilişkiler yapmıştır. Ancak üniversiteye geldiğinde gazeteciliğe veya radyo televizyona daha çok kabiliyeti olduğunu ve bunu istediğini söylediğinde bizim 21. Yy’da “ o zaman tekrar sınava gir” dememiz makul bir gerekçeyle açıklanamaz.

Bu sebeple özellikle son sınıflarda 3 ve 4. Sınıfta öğrencilerin ilgi alanlarına göre farklı disiplinlerden ders almasına izin verilmeli.

Aslında şu an üniversitelerde çalışmaları yapılan Bologna Süreci de bu noktaya işaret ediyor ve derslerin seçmelilik oranının artırılmasını ve diğer disiplinlerden ders alabilir olmasını tavsiye ediyor.

Aslında halkla ilişkilerin multidisipliner ( yani çok disiplinli ) bir  çalışma alanı olduğunu da bildiğimize göre bir halkla ilişkiler öğrencisi istediğinde daha farklı alanlardan örneğin Tarih veya Felsefe bölümünden ya da İktisadi Bilimler’den de ders alabilmelidir.

Bu öğrencilerin donanımlarını artıracaktır.

Bu sisteme en yakın uygulamayı bildiğim kadarıyla Sabancı Üniversitesi uyguluyor, 1 ve 2. Sınıfta bölüm seçtirmiyor 3 ve 4 . sınıfta öğrencinin bölüm seçmesine izin veriyor.

Böylece öğrenciler çok daha bilinçli seçimler yapabiliyorlar.

Halkla İlişkiler Eğitiminin Güncel Sorunları 6

Halkla İlişkiler Eğitiminin Sorunları başlıklı yazımın altıncı sorunu ile devam edelim.

Sorun 6 : Yabancı Dil Eğitimi Konusu

Birçok kişi öğrencilerin almış oldukları   yabancı dil eğitiminden, özellikle de İngilizce eğitimini kast ediyorum, memnun değiller.

Bu konuda ben de katılıyorum. Bizdeki yabancı dil eğitimi mantalitesi istisnaları olmakla beraber bence çok fazla sınava endeksli ve gramer ağırlıklı eğitim veriliyor.

Sonuç ise facia, yabancı dil sınavından 75 alan ama bir turiste hal hatır sorup, postaneyi tarif edemeyen bir grup ortaya çıkıyor. Bu şekilde bir İngilizce eğitiminin bence kimselere  faydası yok. Bir dili konuşamıyorsak o dile nasıl hakim olduğumuzu söyleyeceğiz ? O dili nerede kullanacağız ?

Peki çözüm yolu ne ? Bence çok daha fazla pratiğe ve konuşmaya, okuduğunu anlamaya  yönelik İngilizce eğitimlerinin verilmesi.

Şundan da eminim haftada iki saat ders vererek de bir dilin sağlıklı  bir şekilde öğrenilmesi  bence mümkün değil.

Dolayısıyla artık bir lüks değil, adeta zorunluluk halini alan yabancı bir dil öğrenme konusunda hepimiz projeler üretmeliyiz.

Halkla İlişkiler Eğitiminin Güncel Sorunları 5

Halkla İlişkiler Eğitiminin Sorunları başlıklı yazımı beşinci sorunu ile devam edelim.

Sorun 5 :  Üniversitelerde İletişim Fakültesi sayısının sürekli artması fakat sektör ihtiyacının aynı oranda artmaması sorunu.

Bir ülkede eğitim almış insan sayısının artması bence gelişmişlik açısından çok önemli bir gösterge. Fakat burada dikkat edilmesi gereken bir unsur da bizim şu an ülkemizde yaşadığımız gibi okumuş fakat bir iş sahibi olamamış, “ diplomalı işsiz” olarak nitelenen sınıfın artıyor olması durumu.

Diploması olduğu halde bir işe yerleşemeyen gençlerin psikolojik olarak yaşadıkları yıkım hep akıllarımızın bir köşesinde durmalı bence.

İletişim fakültelerinin tarihine bakıldığında ilk olarak 1950’lere dayanan İstanbul  Üniversitesi Gazetecelik Okulu’na kadar dayanmaktadır.  Şu an ( rakamlarda bir değişim olmuş olabilir) bildiğim kadarıyla 33’e yakın iletişim fakültesi mevcut, özel ve devlet üniversiteleri birlikte olmak kaydıyla.

Çok kabaca bir hesap yapacak olursak sadece birer  halkla ilişkiler sınıfı olsa yani gece bölümlerinin olmadığını varsayalım. Ellişer  öğrencileri olsa. Her sene 33 * 50 = 1650 öğrenci her sene mezun olabilir. Tabii ki burada mezun olmayanları düşmek gerekir.

Zaten çok kabaca bir hesap yaptığımızda 1650 öğrencinin her sene mezun olabildiği bir alan için çok ciddi bir işgücü açlığı olması gerekiyor. Aksi takdirde belli bir süre sonra istihdamdan çok fazla öğrenci yetiştikçe aradaki açık büyüyor.

Ayrıca kamu sektörünün de KPSS ile her sene çok az sayıda ( 10 ları dahi bulmayacak düzeyde ) kişiyi yerleştirdiği de göz önüne alınmalıdır.

Peki o  halde ne yapalım ? Fakülteleri kapatalım mı ? Keisnlikle bunu söylemek değil maksadım. Zaten haddim de değil.

Ancak bir şekilde eğitim planlamacılarının bu konuya kafa yormaları gerekiyor.

Mezun olan kişilerin çalışma alanlarının artırılıp artırılamayacağı konusu araştırılmalı.

Kamu sektörüne yönelik eleman alımı noktasında neler yapılabilir sorusuna cevap bulunmalı.

Birilerinin bu konuda mutlaka projeler üretmesi gerekmektedir.

Halkla İlişkiler Eğitiminin Güncel Sorunları 4

Halkla İlişkiler Eğitiminin Sorunları başlıklı yazımın dördüncü sorunu ile devam edelim.

Sorun 4 :  Halkla ilişkiler eğitimi öğrencileri  sektöre yeterince hazırlayamıyor.

Bu görüş zannımca hem öğrenciler hem de sektör temsilcilerinin belli bir grubu tarafından savunulan bir görüştür.

Bu sorun alanı da aslında sadece halkla ilişkiler eğitimine ait değil. Çok daha geniş kesimlere ait bir sorundur.

Sektör yetkilileri fakülteden yeni mezun olmuş bir öğrenci geldiğinde sektör uygulamalarında eksikliği olduğu için kendisine emek, para, zaman harcayarak bir takım uygulamaya yönelik donanımı kendilerine kazandırabilmekte veya bunun yerine sektör deneyimi olanlara öncelik verebilmektedir.

Bazı akademisyenler de ders anlatırken “arkadaşlar sizlere aktardıklarımı öğrenin, ancak sektörde bu bildiklerinizi tamamen unutun, çünkü çok farklı şeylerle karşılaşacaksınız” deniliyor. Öğrenci de haliyle “ben sektörde çalışmayı düşünüyorum o halde bu bilgilerin bana hiç faydası olmayacak mı ?” düşüncesi ile derslere olan ilgisi ile ilgili sorun yaşayabiliyor.

Az önce üncü sorunda söylediğim gibi, bizler akademisyenler olarak sürekli kendimizi yenimeli, öğrencilerin sektörde karşılaşabilecekleri konularda onları donanımlı hale getirebilmeliyiz.

Üniversitelerde daha fazla sektörden gelen Ali Saydam ( Bahçeşeir Üniversitesi İletişimde derslre girmekte ) gibi isimlerin üniversitelerde akademik olarak ders vermelerini sağlamakde önemli bir unsur olacaktır.

Ayrıca staj konusunda da ; staj sürelerinin artırılması ve nitelikli staj yapmaya öğrencilerin teşvik edilmesi bu vesile ile üniversite ve sektör birliktelerinin sağlanması faydalı olacaktır.

Halkla İlişkiler Eğitiminin Güncel Sorunları 3

Halkla İlişkiler Eğitiminin Sorunları başlıklı yazımın üçüncü sorunu ile devam edelim.

Sorun 3 :  Kuram ve Uygulama Dengesi arasındaki sorun.

Bu konu aslında üniversitelerin birçok alanı ile ilgili konuşulan bir konudur.

Bu soruna ilişkin iki farklı görüş vardır. Bunlardan birincisi kuram eğitimi üniversitede yetersiz kalıyor, daha fazla verilsin diyen “kuramcı” ekol.

Bir diğer akım ise “ efendim kuram kuram dedik. Öğrenci teoriden habersiz kaldı. Sonra sektöre atılınca dusan çıkmış balık gibi oluyorlar     “ diyen “pratikçi” ekol.

Peki bu görüşlerden acaba hangisini dikkate almalıyız. Bu konuda bir tercih yapmak mecburiyetinde miyiz ?

Aslında ben her iki ekolün de kendi içinde doğruları olduğunu düşünüyorum.

Ancak çözüm yolu olarak ben farklı bir öneriden yanayım.

Üniversitelerin 3 ve 4. Senelerinde bence öğrencilere bir tercih yaptırılmalı ?

Bu alanda akademisyen olmak ve ya öğretmen olmak ideali olanlara daha kuram ağırlıklı bir eğitim verilmeli. Çünkü gerçekten bu eğitim sisteminden mezun olup akademisyen olmak isteyenlerin bu işle ilgili bilimsel çalışma yapmak isteyenlerin adeta insan üstü bir gayretle kuram bilgisi takviyesi yapması gerekiyor.

Öğrenci ben akademisyen olmak gibi bir gayeye sahip değilim, ben alanda çalışmak istiyorum diyorsa, bu öğrenciye de pratiğe daha fazla yer veren seçmeli dersler imkanı yine 3 ve 4. Sınıfta tanınmalıdır.

Eğer bu ayrımı yapmazsak mevcut sistemde, akademisyen olmak isteyen yeterli kuram eğitimi alamıyor eksik kalıyor, sektörde çalışmak isteyen de yetersiz pratik donanımla mezun oluyor, dolayısıyla bu sistem her iki grubu da mutsuz ediyor.

Tabii ki bu söylediğim için YÖK’ün, birkaç üniversite rektörü ve dekanının taşın altına elini koyup şu an için köklü bir değişiklik olarak gözükecek bu değişimlere imza atmaları gerekiyor.

Halkla İlişkiler Eğitiminin Güncel Sorunları 2

Halkla ilişkiler eğitiminin Sorunları başlıklı yazımın ikinci sorunu ile devam edelim.

Sorun 2 :  “ Genel Kültür, dili doğru kullanma, etkili konuşma,  etkili yazma”  konularında yeterli gelişimi gösteremiyorlar düşüncesi.

Bu konu da bence çok önemli bir konu yalnız sadece halkla ilişkiler öğrencilerini ilgilendiren bir konu değil. Evet, halkla ilişkiler öğrencileri yukarıda adı geçen alanlarda yeteneklerini geliştirmek, kendisini donanımlamak mecburiyetindedir. Ancak bir tarih öğretmeni, bir doktor, bir avukat, herhangi bir öğretmenlik branşı, bir işletmeci, bir muhasebeci de genel kültüre, etkili konuşma ve yazma becerilerine bence sahip olmak mecburiyetindedir. Mesleği gereği insanlarla yüz yüze olan veya telefonda ya da yazılı olarak iletişime geçen herkesin bu kabiliyetlere sahip olması gerekmektedir.

O halde şunu söyleyebiliriz; bence de üniversitelerde halkla ilişkiler bölümlerinde mutlaka “etkili iletişim”,” etkili yazma”, “etkili konuşma” gibi derslerin kesinlikle saatlerinin artırılması gerekmektedir.

Halkla İlişkiler Eğitiminin Güncel Sorunları 1

Halkla ilişkiler eğitimine ilişkin özel ilgimin sebebi şu; aslında bir disiplinin eğitimi iyi verilmediği zaman, eğitim sonrasında iş dünyasına atılan öğrenciler bu durumun sıkıntılarını birebir yaşıyorlar ki bu durum beni ziyadesiyle üzüyor.

Eğitim sistemimizdeki hataların bedeli daha sonra ilave kurslar ve hizmet içi eğitimlerle giderilmeye çalışılıyor ki bu işin  maliyetleri, harcanan para, zaman, emek belki de en önemlisi olan insan psikolojisinde bıraktığı hasarlar da beni üzüyor.

Gelelim halkla ilişkiler eğitiminin ilk sorununa :

Sorun 1 : Medya sektöründeki  yöneticilerin belli bölümünde var olan “ İletişim Fakülteleri’ndeki halkla ilişkiler öğrencileri sektörün beklentilerini karşılayamıyor” algısı

Burada tartışılması gereken önemli bi kronu şu : Sektörün beklentiden kast ettiği nedir ? Sektör temsilcileri eğer şunu kastediyorsa “ Biz fakültelerden gelen öğrencilerin sektör bilgisi olarak donanımlarından şikayetçiyiz. Kurumumuza geldikten sonra biz kendilerine tekrar belli miktarda para harcıyoruz, emek harcıyoruz.”  Bu durumda  hepimizin eğitimimizi sorgulamamız ve nerelerde eksik olduğumuzu bulmamız boynumuzun borcudur.

Ancak kastedilen eğer özellikle bazı  gazetecilerin  dile getirdiği gibi  “ Yeni mezunlar geliyor, sektörün gerçeklerinden habersizler, bize etikten bahsediyorlar. Ben dediğimi sorgulamadan yapacak çalışan arıyorum. İletişim Fakülteleri’nde bu öğrencilere sorgulama, etik değerler gibi unsurlardan  bahsediyorlar. Oysa ki benim iyi uygulamacılara ihtiyacım var. Bu anlamda yeni mezunlar bana uygun değil” diyorsa,  burada  bunu söyleyen kusura bakmasın ama bu düşünceye sonuna kadar karşı çıktığımı belirtmek isterim.

Biz Erkeklerin Yaptığı En Temel İletişim Hatası

Evli bir çift arasında geçen diyalogla,  iletişim sürecindeki özellikle erkeklerin yapığı temel bir hataya ilişkin görüşlerimi paylaşmak istiyorum.

Şimdi evli çiftimiz arasında geçen diyaloğa bakalım ;

Erkek akşam eve gelir.

Erkek : Merhaba tatlım nasılsın ?

Kadın : İyiyim. sağol. Sen ?

Erkek : İyiyim, teşekkürler. ( Erkek eşinin yüzünün asık olduğunu görür).  Kocası olarak görevini yapar, ve sorar.

Erkek : Hayatım bir şeye canın mı sıkıldı? Üzgün müsün ?

Kadın : Hayır, gayet iyiyim, yoruldum ondandır.

Erkek : Peki tamam. Sen nasıl dersen. Yemekte ne var ?

Kadın : … ???

Bu digalogda sorun nerede ?

Devamını Oku