Bir Trafik Cezası ve Trafik Polislerinin İtibarı Üzerine Yaşamdan Bir Kesit…

Değerli okuyucular burada payalaşacağım yazı başımdan yakın zamanda geçmiş bir hadise ve bana düşündürdükleri üzerine.

Öncelikle olayda geçen kişilerin tüm  trafik polisi camiasını  kesinlikle bağlamayacağını özellikle belirtmek isterim.

Çünkü her meslek dalının içinde iyi örnekler olduğu gibi kötü örnekler de olur.

Ve kötü örneklerden yola çıkarak genelleme yapmak da en büyük hatalardan biri olacaktır.

Elbette unutulmaması gereken kötü örneklerin iyi örneklere göre çok daha fazla genellenir olması.

Şimdi gelelim başımdan geçen hadiseye.

Bu aralar İstanbul’daki doktora çalışmam sebebi ile çok fazla seyahat eder oldum.

Hayatımın büyük bölümü yollarda geçiyor.

Yine bir İstanbul seyahati sonrası dönüş yolunda bir trafik kontrolüne denk geldim.

Bu gayet normal. Elbette trafik kontrolü olacak, olmalı da.

Bu trafik kontrolü esnasında yaşadığım ceza deneyimi benim bu satırları yazmama sebep oldu.

Bir trafik polisi ehliyetimi  istedi ve aracı kenara çekmemi söyledi.

Ehliyetimi verdim, aracımı kenara çektim.

Sonrasında polis memuru elindeki telefonla sanırım trafik merkezinden birisi ile konuştu.

Plaka bilgilerimi verdi.

Telefonda konuştuktan sonra polis memuru şöyle dedi:

” Oooooo, olmadı şimdi. Araç muayeneniz yokmuş. Ruhsatınızı alalım…”

Ardından beni arkadaşına yönlendirdi.

Ben birinci polis memurunun verdiği bu tepkiyi de açıkçası garip buldum.

Altı üstü tarfik muayenem 2 ay gecikmişti.

Bunun için böyle bir tepki garip geldi.

Neyse birinci polis memurunun tepkisinin şokunun atlatamadan ikinci bir şokla karşılaştım.

Polis memuru eline ceza yazdıkları defteri alarak şöyle dedi:

” Hadi bakalım, bu akşamki siftahımızı yapalım…”

Ruhsatla beraber defterlerin yanına geçti.

Bu sırada ben ikinci şoku yaşamakla meşguldüm.

Siftah ne demekti yahu?

Benim bildiğim siftah ticari işletmelerle ilgili, işyerlerinin yaptığı ticareti anlatır bir kelime idi.

Merak edip yanılıyor muyum diye sözlük konusunda en güvenilir kaynaklardan biri olan Türk Dil Kurumu sözlüğüne baktım, siftah ne demek diye.

Arapça kökenli bir kelime imiş.

Manası da şöyle:

 

1. isim, ticaret İlk alışveriş
Daha sabahtan beri siftahım yok!” – N. Cumalı
2. zarf İlk kez
Aylarca süren bir ayrılıktan sonra, Selim’in Anadolu’ya siftah ayak bastığı yerdi burası.” – Halikarnas Balıkçısı

Düşüncem yanlış değildi.

Siftah son derece ticari bir kelime idi. Ticarethanelerdeki alışverişin karşılığında kullanılıyordu.

Trafik cezası yazan bir polisin ticari bir iş veya eylemi yoktu ki. Niye böyle demişti şimdi?

Neyse ben bu ifadeden rahatsız olduğumdan olsa gerek polis memurundan bir iki adım geride, hiçbir şey söylemeden trafik cezasının yazılmasını bekledim.

Tam olarak emin değilim ama, trafik polisinin cezayı yazması bir hayli zaman aldı ve ben sıkıldığımı hissettim.

Oysa hazır bir ceza formu üzerinde doldurması gereken alanlar belli idi.

Ve toplamda bir ceza evrakı bir de geçici trafiğe çıkış belgesi düzenlenecekti.

Bu kadar üzün sürmemeliydi diye düşündüm.

Neyse bir hayli bekledikten sonra, polis yine yüzüme dahi bakmadan ” şuraları imzalayın dedi, cezayı hemen ödersem indirimli olacağını, ikinci kez yakalanmam halinde aracın bağlanacağını” söyledi.

Ben de evraklarımı alıp hiçbir şey söylemeden ( teşekkür veya kızgınlık ifade eden kelimeler gibi ) aracıma binip gittim.

Neyse bir kaç gün içinde araç muayenemi yaptırdım.

Cezamı da ödemeye çalışıyorum, ancak ne Garanti Bankası internet şubesinden ne de Gelir İdaresi Başkanlığı web sitesinden cezamı internet üzerinden ödeyemedim.

Gelir idaresi web sitesi üzerinden  sisteme girdiğimde bilgiler hatalı diyor.

Belki ben de hata yapıyor olabilirim.

Ancak istenilen bilgiler ne ise ruhsat üzerinden tek tek giriyorum.

Garant Bankası ise  “Maliye sisteminde cezanız gözükmüyor” gibi bir hata veriyor.

Dolayısı ile iki durum da ayrı garip.

Bir ceza kesilmiş elimde evrak var.

Ama  bu ceza resmi kayıtlarda bir türlü karşıma çıkmıyor ki ödeme yapabileyim.

Yani cezayı elimde tutuyorum ama sistemlerde gözükmüyor.

Neyse bu da konunun bir başka boyutu.

Ama benim asıl üzüldüğüm konu bu değil.

Beni asıl üzen karşılaşmış olduğum trafik polislerinin tavrı, yaklaşımı ve bunun trafik polislerinin algısına olumsuz etkisi.

Benim cezalara itirazım yok.

Netice itibarı ile kanunlarla düzenlenen hususlar.

Ancak trafik polislerinin ceza kesme esnasında bir kere dahi adımızı bile söylememesi,

Trafik cezası işlemini ticari bir tabir olan “siftah” kelimesi ile nitelemesi,

Durdurma esnasında ve uğurlama esnasında “iyi akşamlar”, ” hayırlı yolculuklar”, “geçmiş olsun”, ” lütfen en kısa sürede muayenenizi yaptırınız, cezayı da 15 gün içinde öderseniz indirimli ödeyebilirsiniz”  gibi nezaket ve açıklayıcı kelimelerden birkaçını dahi lütfedip söylememesi beni en çok yaralayan.

Bu kadar mı zor bunu söylemek?

Emin olun eğer bu söylediğim birkaç kelime söylenmiş olsa idi şu an ben bu yazıyı yazmakla meşgul değildim.

Kuvvetle muhtemel bir teşekkür yazısı yazıyor idim.

Hadiseyi birkaç arkadaşımla konuştuğumda bana ” sen konuyu anlamamışsın, adamlar senden başka bir şey istemiş, cezanın çok daha küçük bir bölümü ile durumdan kurtulabilrrdin, o yüzden ceza yazımı o kadar uzun sürmüş” sözleri ise konunun bir başka vahim boyutu.

Bu yaşadıklarımı ispat etmem sanırım mümkün değil.

Çünkü ceza  bana akşamın karanlığında kesildi.

Ve iki trafik polisi ve benim dışımda bu diyalogu bilen başka bir insan yok.

Ben de herhangi bir kayıt cihazı taşımadığım için bu durumu ispat edemem.

Olayın şahidi herşeyi bilen Allah, iki polis memuru ve ben.

Neyse bu olayı anlatmamdaki asıl gaye şu.

Kamuoyunda trafik polisi denildiğinde aklınıza ne geliyor sorucuna cevaben  ilk sırada trafik cezası geliyorsa, bu bence trafik polisliği mesleğinin algısı açısından önemli bir sorun.

Çünkü bana kalırsa trafik polisi denildiğinde ilk akla gelmesi gereken trafiğin düzenli bir şekilde akmasını temin eden, trafiği tehlikeye sokan şekilde aşırı hız yapan, alkollü araç kullanan ve hem kendi hem diğer araçların ve yayaların hayatını tehlikeye atan durumları önlemek için çaba sarfeden fedakar insanlar akla gelmeli.

Eğer ikinci akla geliyorsa sorun yok.

Ama ben kendi etrafımda birkaç kişi üzerinde trafik polisi diyince akla ne geliyor dediğimde ” ceza ” , ” ceza koçanı” gibi ifadeleri sıklıkla duydum.

Dolayısı ile ben Emniyet Genel Müdürlüğü yetkililerinin yerinde olsam ,bu tür kötü örneklerin önüne geçebilmek için, trafik  polislerine ” iletişim eğitimi” kapsamını ve iletişim eğitimi yoğnuluklarını artırırdım.

Bir dönem trafik polislerinin üniformalarına monte edilmiş kameralar kullanılacağını haberlerde görmüştüm.

Böylece hem trafik polisi hem de vatandaşlar yaşadıkları sorunlarda bir delil bulundurmuş olacaklardı.

Ben zannetmiyorum ki, bana ceza yazan trafik polisinin üniformasında bir kamera olsa, bana “siftahımızı yapalım” diyerek ceza defterini eline alsındı.

En azından çevirme esnasında ve giderken ” iyi akşamlar” , ” hayırlı yolculuklar” gibi nezaket ifadeleri kullanırlardı.

Dediğim gibi bu yaşadığım hadise ile bütün bir emniyet camiası mesul tutulamamaz, tutulmamalı.

Çok sevdiğim bir söz var ” Tüm genellemeler yanlıştır, bu da dahil”.

Dolayısı ile münferit bir olay üzerinden genelleme yapmamalı.

Ancak ben iletişimle ilgilenen biri olarak, yaşadığım bu deneyimi başka kişiler de yaşıyor iseler, bunun emniyet teşkilatının trafik şube ve çalışanları açısından zaman içinde olumsuz bir algı oluşturacağını düşünüyorum.

Ve her zaman iletişimin, nezaketli üslubun , beşeri münasebetlerde çok önemli olduğunu bu vesile ile bir kez daha hatırlatmak istiyorum.

Bu olaydan çıkardığım derslere gelince ;

1. Zamanı geldiğinde trafik muayeneni yaptır, yoksa trafik cezası, muayene gecikme cezası derken normalin hayli üzerinde bir meblağ cebinden çıkar.

2. Hangi meslekte olursa olsun işini iyi yapanlar ve işini kötü yapanlar vardır.

3. Bizler her zaman işini iyi yapanları örnek alıp, iyilerin yayılması için gayret sarfedenlerden olmalıyız.

Sözün özü “iletişim önemli azizim”…