Yazılar

“Reklamın İyisi Kötüsü Olmaz” Demeyelim, Olur…

Sürekli birilerinin özellikle de saçma sapan şeylerle meşhur olan kişilerin söylediği bir sözdür “reklamın iyisi kötüsü olmaz”.

Ben de acizane yıllardır diyorum yahu reklamın elbette iyisi kötüsü olur.
Bir reklam vardır, izleyince reklam hedeflerine hizmet ediyordur, hep beraber deriz ki bu reklam çok iyi hatta Kristal Elma Reklam ödülü alır bu reklam.

Bir başka reklam vardır, izlersin, bir daha izlersin sonra bir daha izlersin ve yanındaki arkadaşına da sorarsın : ” Ben bir şey anlamadım bu reklam ne anlatıyor?” diye.
İşte bu reklam da kötü reklamdır. Ne reklamı yapılan ürün ve hizmete ilişkin hedefine ulaştırır ne de hedef kitlenin anladığı bir mesaj barındırır elbette sonuçta bu reklam Kristal Elma Ödülü falan da almaz.

Bugün bir kaynakta gördüm bu sözün sahibi meğer bizim halkla ilişkiler tarihinde uygulamaları sebebi ile belki de halkla ilişkilerin en kötü uygulamacısı olarak kendisini andığımız P.T. Barnum’muş.

Öğrendiğim iyi oldu.

İşte bunu öğrendiğim satırlar:
“Reklamın iyisi kötüsü olmaz” deyimini ilk defa kullanan P.T. Barnum, medyanın dikkatini çekebilmek için, sirk yıldızlarını yalandan evlendirmekte, böylece bu gibi düzmece haberlerle medyanın gündeminde sirkine yer edinmektedir. Barnum ayrıca gazetecilere bedava bilet vererek, basının ilgisini çekmeyi garanti altına almaya çalışmıştır.”
(Nuray TOKGÖZ, Halkla İlişkiler Yönetimi, AOF Kitabı, Sayfa:59)

Dolayısı ile Barnum’u niçin halkla ilişkilerin en kötü uygulayıcılarından biri olarak göstermemizin sebebi alıntının içinde gizli. Barnum haber olabilmek adına yalan ve düzmece olaylar kurgulayıp basına servis etmekten çekinmezdi.
Onun tek gayesi bir şekilde basında sirkinin adının duyulması idi. Bunun için de yalan ve düzmece haber de yapılabilirdi.

Dolayısı ile “reklamın iyisi kötüsü olmaz” deyiminin sahibi, yalan ve düzmece haber yapmakta sakınca görmeyen bir yalancı ise, yalancının söylediği bir sözü kendimize referans almak da ayrı bir gariplik olurdu. Bu da işin felsefi boyutu.

Dolayısı ile reklamın da şöhretin de iyisi de kötüsü de olur.

Bir olay ve hadise ile herkesin tanıdığı bir adam olmak önemli değildir.

Önemli olan nasıl tanındığınızdır.

Tarih boyunca kimi insanlar topluma faydaları ile kimi insanlar ise topluma yönelik kanlı eylemleri ile tanınmışlardır.

Önemli olan nicelik değil niteliktir, netice itibari ile.

Elbette burada bir diğer tartışması yapılması gereken konu da “iyi” ve “kötü” ayrımının nasıl olduğu, nasıl yapılacağı üzerinedir.

Bu da çok derin bir konudur.

Felsefeciler dahi bildiğim kadarı ile bu konuda tam anlamıyla mutabık değildirler.

Yani evrensel bir iyi kavramı var mıdır?  Böyle bir iyi var mıdır? Bir şeyin iyi veya kötü olmasını belirleyen bir belirleyici var mıdır?

Eğer bu konuya girersek çok derin, içinde kayboluruz diye düşünüyorum.

Ancak reklam konusu ile sınırlandırırsak yani reklamın iyisi kötüsü hususunda nasıl belirleyiciler söyleyebiliriz dersek burada devreye kriterler girer.

Yani iyi reklamın veya kötü reklamın kriterleri nelerdir sorusu.

Ancak bu da ayrı bir yazı konusu belki fırsatım olursa bir diğer yazıda da onu yazarım.

Ancak burada benim açımdan çok temel ve basit bir kıstas ( ölçüt, kriter) var bunu paylaşmak isterim.

Ben bir reklamın iyi mi kötü mü olduğuna karar verirken “reklam amaçlarına hizmet edip etmemesine ve bu alandaki başarısına bakıyorum”.

Bilindiği üzere reklamın temelinde bir duyuru gayesi olmakla beraber reklam amaçları kendi içinde farklılaşabilir.

Bazı reklamlar vardır, yeni bir ürün veya hizmeti tanıtır, bazı reklamlar vardır kurumun genel itibarına veya liderine yönelik bir itibar artışı sağlamayı hedefler, bazı reklamlar vardır kurum hakkında çıkan asılsız bir haberin olumsuz tesirini gidermeye çalışır” gibi gibi artarak devam edebilir.

Dolayısı ile bir reklam diyelim ki A grubu müşteriler üzerinde ürünümüzün satışlarının % 10 artırılmasını hedeflemekte ve bu gayeyle oluşturulmuş olsun.

Reklamı yaptık, yayınladık. Reklamın üzerinden araştırma için makul bir süre geçtikten sonra ürünümüz satışlarında artış olmuş mu? Buna bakarım. Sonra bu artış A grubu müşterilerim üzerinde %5 düzeyine ulaşmış mı? Bunu araştırırım. Eğer hedefime ulaştı ise bu reklam bana göre iyi reklamdır.

Veya şirketimiz hakkında basında asparagas bir haber çıktı ve bu şirketimizin itibarını zedeliyor.

Bu konu ile ilgili ilk olarak bir araştırma yapar ve şirket itibarımın ne durumda olduğu ve bu haberlerin bu itibara etkisini ölçümlerim.

Sonrasında itibarımın olumluya doğru geçiş yapması için reklam filmimi hazırlarım, yayınlarım.

Üzerinden makul bir süre geçtikten sonra tekrar araştırma yaparım.

Eğer araştırma sonuçlarına göre reklam filmimden sonra kurumumun itibarında olumluya doğru gidiş varsa, reklam amacına hizmet etmiştir, yani iyi bir reklamdır. Ancak yapılan araştırmalarda eğer itibarımda olumluya doğru bir gidiş yoksa, o reklam bana göre kötü bir reklamdır.

Hemen şunu duyar gibiyim, bazılarımız şu soruyu soracaklar “ İyi de reklam tekniği açısından çok başarılı bir reklam, içerisinde yer alan oyuncular diyelim ki Türkiye’nin en iyi tiyatrocuları, grafik animasyon teknikleri açısından mükemmele yakın sayılabilri olsa da mı bu reklam kötü?” .

Elcevap üzücü ancak bana göre bahsettiğimiz reklam, benim irdelediğim kritere göre “kötü”. Özür dilerim. Bu bazılarınca emeğe saygısızlık, bazılarınca mükemmeliyetçilik olarak değerlendirilebilir.

Ancak ben ikisi de olduğunu düşünmüyorum.

Benim tek söylediğim reklam amacımın ölçülebilir bir boyutu varsa ben bunu ölçmekten ve sonuca ulaşan bir işin başarılı sonuca ulaşamayan bir işin ise başarısız olduğunu düşünüyorum.

Yani reklamın iyilik ve kötülüğü hususunda sonuçlara bakarak bri değerlendirme yapılabileceğini savunuyorum.

Elbette sonuçları ölçmenin de çok zahmetli ve maliyetli bir iş olduğunu da biliyorum.

O yüzden birçok şirket yöneticisi reklam etkililiğini ölçtürmekten korkuyor. Bunun altında yatan sebep ise onca para döktüğü işin sonunda karşılığını alamadığını görmenin insanda oluşturduğu dayanılmaz acıdan kaçınma hissi.

Şimdi tüm bu yazdıklarımın sonunda biraz tebessüm etmek için Show TV’de yayınlanan Güldür Güldür Show adlı tv komedi yapımının “Reklam Nasıl Yaratılır?” konulu skecini paylaşmanın faydalı olduğunu düşünüyorum.

Lütfen Daha Fazla 118 80 Reklamı Çekmeyin!!!

Uzun süre yazmamak için direttim. Ancak son reklamı da izledikten sonra artık yazmam gerek diye düşündüm.

Genel bir açıklama yaparak konuya başlamak istiyorum.Reklam eleştirileri bölümünde yer alan yazılarda hiçbir kurum veya kuruluşun kötülenmesi söz konusu değildir.Ortaya konulan reklam filmleri üzerinden iletişimle ilgili eleştiriler yapılmaktadır.İlk olarak 118 80 ve 118 18 reklamlarını ilk izlediğimde reklamları anlamakta sıkıntı yaşadım.Herhalde ben karıştırıyorum diye uzun bir süre kendimde suç aradım. Bir reklamda 118 80 diyorlar.Bir diğer reklamda 118 18 diyorlardı.Sonra anladım ki bende bir sorun yok.Gerçekten de iki ayrı numara varmış. Meğer 118 80 ve 118 18 diye bilinmeyen numaralar iki ayrı servis üzerinden hizmet veriyorlarmış. 118 80 reklamları belli bir süre sonra daha da öne çıkmaya başladı.

Devamını Oku

Birileri Cebimize Gelen İstenmeyen Mesajlara Dur Demeli

Bugün yazmak istediğim konu, toplumdaki birçok kişinin benim gibi  rahatsızlık duyduğuna inandığım bir konu.

Telefonuma bir dün içinde defalarca gelen bazı bankaların ve firmaların reklamlarına ilişkin mesajlar.

Telefonumda çok önemli bir konu ile ilgili haber beklerken, heyecanla gelen mesaj uyarısına bakıp bilmem ne bankasının bilmem ne ile ilgili kampanyasının reklamı ile karşılaşmaktan ciddi şekilde rahatsızlık duyuyorum.

Bilindiği üzere aslında reklamlara muhatap olmak izleyicinin insiyatifine bırakılmalıdır. Bunun için reklam kuşağı denilen bir husus var, bunun için isteyen reklam kuşağını izliyor.

İsteyen reklam kuşağını geçiyor.

Bunun için filmlerde insanlara çaktırmadan ” gizli reklam” şeklinde ürünlerini tanıtmaya çalışanlara ciddi şekilde para cezaları veriliyor.

Demek ki buradan ne sonuç çıkıyor : “Reklam işi gönüllü izleyici esasına dayalı olmalı”.

Devamını Oku

İş Bankası’nın “İlk Bankamatik Reklamı” Analizi

İş Bankası’nın Bankamatik temalı reklamlarının ilk filmini burada sizlerle analiz etmek istiyorum.

Reklam filmlerinin başarısını ben filmdeki “mizah kullanımı”, ” doğru oyuncu seçimi”, “iyi kurgu” üçlemesine bağlıyorum.

Şimdi reklamın sözel unsurlarından yola çıkarak, reklamı analiz etmek istiyorum.

Reklamda kullanılan söylemleri “konuşma” başlığı ile benim yorumlarımı ise “analiz” başlığı ile sunacağım.

Reklam Mehmet Ali Alabora’nın aşağıdaki konuşmalarıyla başlıyor.

Konuşma :  Türkiye’de karşılaştırmalı reklam yapılmaz diyorlar. Neden ? Kim demiş?

Buyrun yapıyoruz.

Üstelik kendimizi İş Bankası ile karşılaştırıyoruz.

Analiz :    Burada çok güzel bir gönderme var. Türkiye’de bir markayı diğeri ile karşılaştırmalı olarak reklam filmi çekemezsiniz. Bu sebeple hep deterjan firmaları A firması ile ” diğer deterjan” veya “sıradan deterjan” diye reklam yaparlar. İş Bankası burada bu kurala gönderme yapmış ve sonrasında da demiş ki : Biz İŞ Bankası ile kendimizi kıyaslıyoruz.

Devamını Oku

Vodafone İş Ortağım : Denizli Reklamı

Diğer yazıda yazmış olduğum Vodafone Reklamları ‘nın ikinci filmine ilişkin görüşlerimi de sizinle paylaşmak istiyorum.

Bu reklam da diğeri gibi tema olarak Vodafone’la çalışan bir işletme yöneticisi ile çekilmiş. İnsanları etkilemenin önemli bir unsuru “ben iyiyim” demek yerine “birilerine o iyi dedirtebilmek”.  Yoksa firma çıkıp sabahlara kadar ben iyiyim desin, tesiri istenen düzeyde olmayacaktır.

Reklamın genel teması yine çok “samimi”. Bu reklamda Vodafone bir çalışanı ile yani Denizli şube temsilcisi “Lütfü” ile özdeşleştirilmiş.

Devamını Oku

Vodafone İş Ortağım: Tekstil Reklamı

Televizyonda izlediğim reklamlar arasında Vodafone’un yaptığı “ İş Ortağım Temalı” reklamlarını çok beğendim. Kısaca reklamların  beğendiğim özelliklerini burada paylaşmak istiyorum.

Reklamlar firmalarda çalışan gerçek kişilerle çekilmişi yani reklam oyuncuları ile değil. Bu reklamda önemli bir unsur olan samimiyete atıfta bulunuyor.

Benim öne çıkarmak istediğim reklam VOG Tekstil Firması ile ilgili reklam.

Devamını Oku