Halkla İlişkiler Eğitiminin Güncel Sorunları 6

Halkla İlişkiler Eğitiminin Sorunları başlıklı yazımın altıncı sorunu ile devam edelim.

Sorun 6 : Yabancı Dil Eğitimi Konusu

Birçok kişi öğrencilerin almış oldukları   yabancı dil eğitiminden, özellikle de İngilizce eğitimini kast ediyorum, memnun değiller.

Bu konuda ben de katılıyorum. Bizdeki yabancı dil eğitimi mantalitesi istisnaları olmakla beraber bence çok fazla sınava endeksli ve gramer ağırlıklı eğitim veriliyor.

Sonuç ise facia, yabancı dil sınavından 75 alan ama bir turiste hal hatır sorup, postaneyi tarif edemeyen bir grup ortaya çıkıyor. Bu şekilde bir İngilizce eğitiminin bence kimselere  faydası yok. Bir dili konuşamıyorsak o dile nasıl hakim olduğumuzu söyleyeceğiz ? O dili nerede kullanacağız ?

Peki çözüm yolu ne ? Bence çok daha fazla pratiğe ve konuşmaya, okuduğunu anlamaya  yönelik İngilizce eğitimlerinin verilmesi.

Şundan da eminim haftada iki saat ders vererek de bir dilin sağlıklı  bir şekilde öğrenilmesi  bence mümkün değil.

Dolayısıyla artık bir lüks değil, adeta zorunluluk halini alan yabancı bir dil öğrenme konusunda hepimiz projeler üretmeliyiz.

Halkla İlişkiler Eğitiminin Güncel Sorunları 5

Halkla İlişkiler Eğitiminin Sorunları başlıklı yazımı beşinci sorunu ile devam edelim.

Sorun 5 :  Üniversitelerde İletişim Fakültesi sayısının sürekli artması fakat sektör ihtiyacının aynı oranda artmaması sorunu.

Bir ülkede eğitim almış insan sayısının artması bence gelişmişlik açısından çok önemli bir gösterge. Fakat burada dikkat edilmesi gereken bir unsur da bizim şu an ülkemizde yaşadığımız gibi okumuş fakat bir iş sahibi olamamış, “ diplomalı işsiz” olarak nitelenen sınıfın artıyor olması durumu.

Diploması olduğu halde bir işe yerleşemeyen gençlerin psikolojik olarak yaşadıkları yıkım hep akıllarımızın bir köşesinde durmalı bence.

İletişim fakültelerinin tarihine bakıldığında ilk olarak 1950’lere dayanan İstanbul  Üniversitesi Gazetecelik Okulu’na kadar dayanmaktadır.  Şu an ( rakamlarda bir değişim olmuş olabilir) bildiğim kadarıyla 33’e yakın iletişim fakültesi mevcut, özel ve devlet üniversiteleri birlikte olmak kaydıyla.

Çok kabaca bir hesap yapacak olursak sadece birer  halkla ilişkiler sınıfı olsa yani gece bölümlerinin olmadığını varsayalım. Ellişer  öğrencileri olsa. Her sene 33 * 50 = 1650 öğrenci her sene mezun olabilir. Tabii ki burada mezun olmayanları düşmek gerekir.

Zaten çok kabaca bir hesap yaptığımızda 1650 öğrencinin her sene mezun olabildiği bir alan için çok ciddi bir işgücü açlığı olması gerekiyor. Aksi takdirde belli bir süre sonra istihdamdan çok fazla öğrenci yetiştikçe aradaki açık büyüyor.

Ayrıca kamu sektörünün de KPSS ile her sene çok az sayıda ( 10 ları dahi bulmayacak düzeyde ) kişiyi yerleştirdiği de göz önüne alınmalıdır.

Peki o  halde ne yapalım ? Fakülteleri kapatalım mı ? Keisnlikle bunu söylemek değil maksadım. Zaten haddim de değil.

Ancak bir şekilde eğitim planlamacılarının bu konuya kafa yormaları gerekiyor.

Mezun olan kişilerin çalışma alanlarının artırılıp artırılamayacağı konusu araştırılmalı.

Kamu sektörüne yönelik eleman alımı noktasında neler yapılabilir sorusuna cevap bulunmalı.

Birilerinin bu konuda mutlaka projeler üretmesi gerekmektedir.

Halkla İlişkiler Eğitiminin Güncel Sorunları 4

Halkla İlişkiler Eğitiminin Sorunları başlıklı yazımın dördüncü sorunu ile devam edelim.

Sorun 4 :  Halkla ilişkiler eğitimi öğrencileri  sektöre yeterince hazırlayamıyor.

Bu görüş zannımca hem öğrenciler hem de sektör temsilcilerinin belli bir grubu tarafından savunulan bir görüştür.

Bu sorun alanı da aslında sadece halkla ilişkiler eğitimine ait değil. Çok daha geniş kesimlere ait bir sorundur.

Sektör yetkilileri fakülteden yeni mezun olmuş bir öğrenci geldiğinde sektör uygulamalarında eksikliği olduğu için kendisine emek, para, zaman harcayarak bir takım uygulamaya yönelik donanımı kendilerine kazandırabilmekte veya bunun yerine sektör deneyimi olanlara öncelik verebilmektedir.

Bazı akademisyenler de ders anlatırken “arkadaşlar sizlere aktardıklarımı öğrenin, ancak sektörde bu bildiklerinizi tamamen unutun, çünkü çok farklı şeylerle karşılaşacaksınız” deniliyor. Öğrenci de haliyle “ben sektörde çalışmayı düşünüyorum o halde bu bilgilerin bana hiç faydası olmayacak mı ?” düşüncesi ile derslere olan ilgisi ile ilgili sorun yaşayabiliyor.

Az önce üncü sorunda söylediğim gibi, bizler akademisyenler olarak sürekli kendimizi yenimeli, öğrencilerin sektörde karşılaşabilecekleri konularda onları donanımlı hale getirebilmeliyiz.

Üniversitelerde daha fazla sektörden gelen Ali Saydam ( Bahçeşeir Üniversitesi İletişimde derslre girmekte ) gibi isimlerin üniversitelerde akademik olarak ders vermelerini sağlamakde önemli bir unsur olacaktır.

Ayrıca staj konusunda da ; staj sürelerinin artırılması ve nitelikli staj yapmaya öğrencilerin teşvik edilmesi bu vesile ile üniversite ve sektör birliktelerinin sağlanması faydalı olacaktır.

Halkla İlişkiler Eğitiminin Güncel Sorunları 3

Halkla İlişkiler Eğitiminin Sorunları başlıklı yazımın üçüncü sorunu ile devam edelim.

Sorun 3 :  Kuram ve Uygulama Dengesi arasındaki sorun.

Bu konu aslında üniversitelerin birçok alanı ile ilgili konuşulan bir konudur.

Bu soruna ilişkin iki farklı görüş vardır. Bunlardan birincisi kuram eğitimi üniversitede yetersiz kalıyor, daha fazla verilsin diyen “kuramcı” ekol.

Bir diğer akım ise “ efendim kuram kuram dedik. Öğrenci teoriden habersiz kaldı. Sonra sektöre atılınca dusan çıkmış balık gibi oluyorlar     “ diyen “pratikçi” ekol.

Peki bu görüşlerden acaba hangisini dikkate almalıyız. Bu konuda bir tercih yapmak mecburiyetinde miyiz ?

Aslında ben her iki ekolün de kendi içinde doğruları olduğunu düşünüyorum.

Ancak çözüm yolu olarak ben farklı bir öneriden yanayım.

Üniversitelerin 3 ve 4. Senelerinde bence öğrencilere bir tercih yaptırılmalı ?

Bu alanda akademisyen olmak ve ya öğretmen olmak ideali olanlara daha kuram ağırlıklı bir eğitim verilmeli. Çünkü gerçekten bu eğitim sisteminden mezun olup akademisyen olmak isteyenlerin bu işle ilgili bilimsel çalışma yapmak isteyenlerin adeta insan üstü bir gayretle kuram bilgisi takviyesi yapması gerekiyor.

Öğrenci ben akademisyen olmak gibi bir gayeye sahip değilim, ben alanda çalışmak istiyorum diyorsa, bu öğrenciye de pratiğe daha fazla yer veren seçmeli dersler imkanı yine 3 ve 4. Sınıfta tanınmalıdır.

Eğer bu ayrımı yapmazsak mevcut sistemde, akademisyen olmak isteyen yeterli kuram eğitimi alamıyor eksik kalıyor, sektörde çalışmak isteyen de yetersiz pratik donanımla mezun oluyor, dolayısıyla bu sistem her iki grubu da mutsuz ediyor.

Tabii ki bu söylediğim için YÖK’ün, birkaç üniversite rektörü ve dekanının taşın altına elini koyup şu an için köklü bir değişiklik olarak gözükecek bu değişimlere imza atmaları gerekiyor.

Halkla İlişkiler Eğitiminin Güncel Sorunları 2

Halkla ilişkiler eğitiminin Sorunları başlıklı yazımın ikinci sorunu ile devam edelim.

Sorun 2 :  “ Genel Kültür, dili doğru kullanma, etkili konuşma,  etkili yazma”  konularında yeterli gelişimi gösteremiyorlar düşüncesi.

Bu konu da bence çok önemli bir konu yalnız sadece halkla ilişkiler öğrencilerini ilgilendiren bir konu değil. Evet, halkla ilişkiler öğrencileri yukarıda adı geçen alanlarda yeteneklerini geliştirmek, kendisini donanımlamak mecburiyetindedir. Ancak bir tarih öğretmeni, bir doktor, bir avukat, herhangi bir öğretmenlik branşı, bir işletmeci, bir muhasebeci de genel kültüre, etkili konuşma ve yazma becerilerine bence sahip olmak mecburiyetindedir. Mesleği gereği insanlarla yüz yüze olan veya telefonda ya da yazılı olarak iletişime geçen herkesin bu kabiliyetlere sahip olması gerekmektedir.

O halde şunu söyleyebiliriz; bence de üniversitelerde halkla ilişkiler bölümlerinde mutlaka “etkili iletişim”,” etkili yazma”, “etkili konuşma” gibi derslerin kesinlikle saatlerinin artırılması gerekmektedir.

Halkla İlişkiler Eğitiminin Güncel Sorunları 1

Halkla ilişkiler eğitimine ilişkin özel ilgimin sebebi şu; aslında bir disiplinin eğitimi iyi verilmediği zaman, eğitim sonrasında iş dünyasına atılan öğrenciler bu durumun sıkıntılarını birebir yaşıyorlar ki bu durum beni ziyadesiyle üzüyor.

Eğitim sistemimizdeki hataların bedeli daha sonra ilave kurslar ve hizmet içi eğitimlerle giderilmeye çalışılıyor ki bu işin  maliyetleri, harcanan para, zaman, emek belki de en önemlisi olan insan psikolojisinde bıraktığı hasarlar da beni üzüyor.

Gelelim halkla ilişkiler eğitiminin ilk sorununa :

Sorun 1 : Medya sektöründeki  yöneticilerin belli bölümünde var olan “ İletişim Fakülteleri’ndeki halkla ilişkiler öğrencileri sektörün beklentilerini karşılayamıyor” algısı

Burada tartışılması gereken önemli bi kronu şu : Sektörün beklentiden kast ettiği nedir ? Sektör temsilcileri eğer şunu kastediyorsa “ Biz fakültelerden gelen öğrencilerin sektör bilgisi olarak donanımlarından şikayetçiyiz. Kurumumuza geldikten sonra biz kendilerine tekrar belli miktarda para harcıyoruz, emek harcıyoruz.”  Bu durumda  hepimizin eğitimimizi sorgulamamız ve nerelerde eksik olduğumuzu bulmamız boynumuzun borcudur.

Ancak kastedilen eğer özellikle bazı  gazetecilerin  dile getirdiği gibi  “ Yeni mezunlar geliyor, sektörün gerçeklerinden habersizler, bize etikten bahsediyorlar. Ben dediğimi sorgulamadan yapacak çalışan arıyorum. İletişim Fakülteleri’nde bu öğrencilere sorgulama, etik değerler gibi unsurlardan  bahsediyorlar. Oysa ki benim iyi uygulamacılara ihtiyacım var. Bu anlamda yeni mezunlar bana uygun değil” diyorsa,  burada  bunu söyleyen kusura bakmasın ama bu düşünceye sonuna kadar karşı çıktığımı belirtmek isterim.

KRİZ YÖNETİMİ’NDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER : BP ÖRNEĞİ

Bu yazıda sizlerle yaklaşık 3.5 aydır, Meksika Körfezi’nde BP’nin petrol kuyularından sızan petrolle ilgili, halkla ilişkiler  ve kriz yönetimi açısından doğrular ve yanlışlar üzerine bir yazı yazmak istedim. Konu ile ilgili yazımı yazmadan önce hafızamı da tazelemek adına ntvmsnbc.com arşivde konu ile ilgili haberleri tarattım ve tamamına yakınını tekrar okudum.

Şimdi bu değerlendirmelerle beraber  bir kriz yönetim sürecinde nelere dikkat etmek gerekir sorusunu BP Meksika Körfezi olayı ile beraber inceleyelim.

Bu yazıda yazdıklarımızın bir kurumu eleştirmek veya kötülemek gibi bir amacı yoktur. Halkla ilişkiler açısından örnek bir olayın incelenmesi ve bu olaydan ders çıkarılması amacı yatmaktadır.

Öncelikle olayı kısaca hatırlayalım. 20 Nisan’da  BP’nin Meksika Körfezi’nde sondaj yapan petrol platformunda bir patlama gerçekleşiyor. Patlamada 11 işçi hayatını kaybediyor ve iki gün sonra da platform batıyor. Platformun batması ile birlikte  Meksika Körfezi’ne petrol karışıyor. Farklı sayılar telaffuz edilmesine rağmen yaklaşık günlük  35 bin varil ( bu rakam ntvmsnbc.com dan alınmıştır ) petrol denize karışarak bir felakete ve çevre katliamına sebep olmuştur. Çok kısaca olay bu şekilde. Burada satırlara yazmak kolay ancak aslında bu olayın çevreye olan etkileri çok büyük. Bu da olayın ayrı bir boyutu.

Devamını Oku

Birileri Cebimize Gelen İstenmeyen Mesajlara Dur Demeli

Bugün yazmak istediğim konu, toplumdaki birçok kişinin benim gibi  rahatsızlık duyduğuna inandığım bir konu.

Telefonuma bir dün içinde defalarca gelen bazı bankaların ve firmaların reklamlarına ilişkin mesajlar.

Telefonumda çok önemli bir konu ile ilgili haber beklerken, heyecanla gelen mesaj uyarısına bakıp bilmem ne bankasının bilmem ne ile ilgili kampanyasının reklamı ile karşılaşmaktan ciddi şekilde rahatsızlık duyuyorum.

Bilindiği üzere aslında reklamlara muhatap olmak izleyicinin insiyatifine bırakılmalıdır. Bunun için reklam kuşağı denilen bir husus var, bunun için isteyen reklam kuşağını izliyor.

İsteyen reklam kuşağını geçiyor.

Bunun için filmlerde insanlara çaktırmadan ” gizli reklam” şeklinde ürünlerini tanıtmaya çalışanlara ciddi şekilde para cezaları veriliyor.

Demek ki buradan ne sonuç çıkıyor : “Reklam işi gönüllü izleyici esasına dayalı olmalı”.

Devamını Oku

Halkla İlişkiler mi ? Propaganda mı ? Farkı ne ?

Halkla ilişkilerle meşgul olanların aralarında temel tartışma konularından biri üzerine yazmak istedim.

Konu çok uzun olmasına rağmen burada sadece birkaç ana fikir vermek istiyorum.

Halkla İlişkiler ve Propaganda birbirinden çok rahat bir şekilde ayrılabilir.

Nedir bu iki fiili birbirinden ayıran. Yoksa birbirine benzer yanları da var mıdır ?

Öncelikle kafa karışıklığına sebep olan benzerliklerle başlayalım.

Aslında halkla ilişkiler de propaganda da belli  bir hedef kitleye seslenir.

Aslında halkla ilişkiler de propaganda da hedef kitlenin kanaatlerinde değişiklik isteyerek yapılır.

Aslında halkla ilişkiler de propaganda da benzer araçları kullanır ( kitle iletişim araçları yani gazete, radyo, televizyon, internet vb )

Devamını Oku

Kriz Yönetiminin Gözden Kaçan Noktası

Kriz yönetimi konusu halkla ilişkiler alanının en temel çalışma konularından biri.

Kriz yönetimi konusunda çeşitli ve çok doğru ilkeler zaten belirlenmiş durumda.

Fakat kriz yönetimi ile ilgili çok temel bir konu atlanıyor diye düşünüyorum.

Kriz doğmadan önce, beklenmeyen durumların yaşanmaması için gerekli tedbirlerin alınması aslında kriz yönetiminin en temel ilkesi olmalı.

Yani kriz yönetiminin ilk ilkesi olarak ” Kurum temelli kriz doğabilecek unsurların önünü kes”.

Çünkü kriz doğduktan sonra zaten yapılacaklar ana hatlarıyla belli.

Devamını Oku