Sosyal Bilimleri Sevme Nedenlerimden Sadece Biri…

“Sosyal Bilimleri Sevmemin Bir Nedeni”

Bu yazıda sosyal bilimleri niçin sevdiğime ilişkin kısa bir paylaşımda bulunmak istiyorum.

Doktora yeterlilik çalışması için danışman hocamın tavsiyesi ile sosyoloji alanında kitapları okumaya bu dönemde ağırlık verdim.

Okuduğum kitaplardan biri sosyoloji alanında başucu kitabı olacak Antony Giddens’ın “Sosyoloji” adlı yaklaşık 1080 sayfalık kitabı. Okumaya yeni başladım. Bitirmeyi iple çekiyorum. Ama sindire sindire okuduğum için zaman alacak gibi gözüküyor.

 

Şimdi bu kitaptan bir bölüm alıntılayıp yazının sonunda niçin sosyal bilimleri sevdiğimi kısaca açıklamayı murad ediyorum.

Alıntı şöyle:

“Arli Hocschild’in Yönetilen Kalp: İnsan Duygularının Ticarileştirilmesi adlı yapıtıdır. California Üniversitesi’nde sosyoloji profesörü olan Hocschild ABD’de, Atlanta’daki Delta Havayolları Hostes Eğitim Merkezi’ndeki eğitim programlarını gözlemlemiş, bir dizi mülakat yürütmüştü.

Hocschild eğitim programlarındaki hocalardan biri  olan bir pilotun yorumunu hatırlıyor : “Şimdi kızlar sizden oraya gitmenizi ve gerçekten gülümsemenizi istiyorum”. Pilot “Gülümsemeniz sizin en büyük varlığınızdır. Sizden oraya gidip onu kullanmanızı istiyorum. Gülümseyin, gerçekten gülümseyin. Gülümsemenizi sunun.”

Hocschild bu durumu “duygusal emek” kamu içinde gözlenebilir (ve kabul edilebilir) bir yüz ve beden sunumu yaratabilmek için kişinin kendi duygularını yönetebilmesini gerektiren emek eğitimi diye adlandırıyor.

Hochschild’e göre, “çalıştığınız şirketler yalnızca sizin fiziksel hareketlerinizi değil, duygularınız üzerinde de söz sahibidir. Şirketler siz çalışırken sizin gülümsemenizin de sahibidirler.”                     (Antony Giddens ; Sosyoloji, Kırmızı Yayınları, Sayfa 58)

Açık söyleyeyim bu satırları okuduktan sonra yarım saat kadar kitabı okumaya devam edemedim.

34 yıllık hayatımda hiç fark etmediğim bir şeyi bugün okuduğum bir sosyoloji kitabında görmüştüm.

Sonra bunun gerçek hayatta sokakta karşıma nasıl çıktığını düşündüm.

Örneğin dün bri marketten alışveriş yaparken kasiyerin ben de dahil olmak üzere herkese karşılık bulsun bulmasın “ hoşgeldiniz” demesi acaba kurumsal bir zorunluluk muydu, yoksa içinden gelerek mi yapıyordu?

Aslında çalışan o an günün yorgunluğu ile bana “holgeldiniz” demek istemiyor olamaz mıydı?

Velev ki bana “Hoşgeldiniz” demese bunun kendisine yansıması nasıl olurdu?

Bu gündelik hayattan  küçük bir örnek.

Yine bir pop şarkıcısı veya tiyatro oyuncusu daha önce yapmış olduğu bir konser veya tiyatro gösterisi için biletler satıldığında tam konser günü bir akrabasını kaybettiğinde konseri iptal etmek istediğinde, anlaşma yaptığı organizasyon firması veya kurum “ Kusura bakmayın, anlaşmayı ihlal edemezsiniz, biz de çok üzüldük, ama konsere çıkıp insanları eğlendirin” dediğinde acaba o şarkıcı “ Sizinle bugün burada olduğum için çok mutluyum” derken içinde yaşadığı fırtınalar kendi psikolojisini ve işine bakışını nasıl etkiledi?

Biz bir özel şirket veya kamu şirketi ile ücreti karşılığı çalışma ilişkisi içinde olduğumuzda acaba bilgimizi, emeğimizi bir ücrete mi dönüştürüyoruz yoksa bunların yanında davranışlarımızı, tavırlarımızı, hatta duygularımızı da mı mesai saati içinde iş akdi sonucu işverenimize rızamızla teslim ediyoruz?

Günün sonunu bu sorularla getirdim.

Bu sorularım belki ileride bir makalemin konusu olur. Kim bilir?

Gelelim başta söylediğim soruya “Sosyal Bilimleri sevme sebeplerimden birine”.

Kısaca söylemem gerekirse, sosyal bilimlerin insan hayatını incelemesi, toplum hayatına hem onun içinden ama bir o kadar da dışından bakması, bizim “gündelik hayat, böyle olması gerekiyor” dediğimiz şeylerin perde arkasını görmeye çalışması, aslında görünenin gözümüze gözükenden daha fazlasını içerisinde barındırdığını anlatması yüzünden sosyal bilimleri seviyorum.

Bugün benim 34 yıldır hayatımda görmediğim bir gelişmeyi bir sosyoloğun akademik çalışmasında görmüş olmanın bana verdiği mutluluğu tarif etmem imkânsız.

Sadece belki şu benzetme duygularımı anlatmaya yardımcı olabilir “ Bir çocuğun yeni bir şeyi öğrendiğinde yaşadığı mutluluk gibi, mesela ilk bisikleti sürmeyi öğrendiğinde veya ilk yüzmeyi öğrendiğinde yaşanan çocuksu mutluluk gibi”.

Dolayısıyla bilim sayesinde hayatı okuma biçimimin bir önceki günden bir adım daha ilerlediğini görmek beni çok mutlu ediyor.

İçimdeki yeni bir şeyler öğrenme azminin hiç sönmemesi ümidi ile…

 

 

 

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir